Balık avcılığının kökeni binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Hayatta kalma mücadelesinin doğal bir parçasıdır. Önceleri el ve ayaklar kullanılarak avlanılırken, daha sonrasında medeniyetlerin gelişme sürecinde aletlerin icadı ile gelişme göstermiş, günümüzde ticari ve sportif etkinliklerle şekil bulmuştur. Arkeolojik çalışmalar, balık avcılığının kökeninin 40000 yıl öncesine dayandığını göstermektedir. İnsanların göçebe yaşamlarında, daha sonrasında yerleşik yaşama geçişinde ve dünya genelinde göçlerle yeni yerleşimin oluşturulduğu her bölgede, balık avcılığı önemini korumuştur.
140000-50000 yıl öncelerine ait, Güney Afrika'nın Blombos mağarasında balık kılçıkları bulundu. Fakat bu balıkların yakalanması için gerekli teknik malzemelere ihtiyaç duyulmayan türlerdir.
İlk zamanlar el ve ayakla yapılan balık avlarına karşılık Paleolitik (Yontma Taş Çağı MÖ. 600000 – 10000 ) dönemde bilinen tek av aracı zıpkındır. İleri bir aşama olan zıpkınlar, bir sırığın ucuna sabitlenmiş sivri kemik ve dikenlerden yapılıyordu. Sonraları dar alanlı sularda balığın yolunu doğal malzemeyle kesip sıkıştırma ve engellemeyle kaçmalarını önleyerek kolay avlanma metotlarını buldular. Önceleri taş, kaya ve topraktan yapılan bu engellerin taşınma zorluğu nedeniyle uzun sırık, saz ve kamışların birbirine bağlanması ile elde edilen barikatlar kullanılmıştır. Günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş dalyanların ilkel halini oluşturmuştur. Çeşitli sepet ve pinterlerin kökeni de aynıdır.
Kemik, kuş gagası, midye kabuğu, ağaç, boynuz gibi malzemelerle yapılan olta iğneleri de büyük hayvanların uzun kıllarından ve bitkilerden yapılan iplerle bağlanarak kullanılmıştır. O dönemin iğneleri günümüz ölçüsüyle 2/0 dan büyük ebatlardadır.
Gorge İğne |
İğnelerin öncüsü olarak kabul edilmektedir. Her iki tarafı da bilenmiş, ahşap veya kemikten yapılmıştır. Misina olarak kullandıkları ipliği orta kısıma bağlıyorlardı. (Bulunan parçaların bazılarının orta kısmında çentikler çizilmiştir.) Yem olarak et parçaları takılan iğneyi yuttuğu zaman balığın boğazını delerek saplanırdı. Net bir tarih belli olmasa da 42000 yıl öncesinden kullanılmaya başlandığı düşünülmektedir.
2011 yılında Doğu Timor da Jerimalai mağaralarında yapılan araştırmalarda; 42000 yıl öncesine ait olduğu düşünülen dünyanın en eski balık iğnelerine rastlanmıştır. İki adet midye kabuğundan yapılmış kırık iğneler, 38000 adet balık kılçığı, 2843 adet de çeşitli balık türlerine ait parçalar bulunmuştur. Mağarada orkinos balığının kalıntılarına da rastlanmıştır. Derin su balığı olan orkinosun kalıntılarına rastlanması, bu bölgede yaşayanların, avcılık için açık denizleri kullandıklarını da göstermektedir.
2007 Yılında Çin’in Tianyuan bölgesinde yapılan kazılarda; Üst Paleolitik döneme (50000-10000 yıllar arası) ait 34 adet insan kemiği bulunmuş ve yapılan izotopik araştırma sonucu bu kemiklerin tek bir kişiye ait olduğu tespit edilmiştir. Tianyuan adam diye adlandırılan bu insan, en eski ilk modern insan olarak kabul edilmektedir. Aynı yerde midye kabukları ve balık iskeletlerine de rastlanmış, balık ve kabuklu canlıların, yaşamları için önemli olduğu ve çok miktarda tükettikleri de tespit edilmiştir. Yine bu döneme ait çeşitli balık avı figürlerini tasvir eden mağara çizimlerine de ulaşılmıştır. Bu dönemde sürekli gezici olup, avcı-toplayıcı yaşam tarzına sahiptirler.
Daha önceden bilinen en eski iğne 12000 yıl öncesine ait ve muhtemelen kıyıdan kullanılan tek kemik gorge (Düz iğne) ve ağ ağırlıklarıydı.
Fransa’nın güneyinde Cosquer mağarasında, 16000 yıl öncesine ait mağara resimlerinde ucu kancalı zıpkınla avlanan fok resimleri mevcuttur.
Farklı zamanlarda ve yerlerde yapılan kazılarda da 16000-23000 yılları arası döneme ait midye kabuğundan yapılmış balık iğnelerine rastlamışlardır.
Geleneksel Çin efsanelerinden ve kendi balıkçılık sanatı olan Fu xi’ de (MÖ 12000) balık ağları, kemik, ahşap ve bambudan yapılan aletlerle balık yakalanması ve pişirilmesi öğretilmektedir.
Almanya’nın güneyinde yapılan bir kazıda; 12000 yıl öncesine ait 6 adet olta iğnesi bulunmuştur. Bunlardan 5 tanesi geyik kemiğinden yapılmışken, 1 tanesi 19000 yıl öncesine ait mamut dişinden yapıldığı tespit edilmiştir. Mamutların yeryüzünden yok oldukları dönemden kalan bu iğnenin 12000 yıl önce o bölgede yaşayan insanlar tarafından bulunup kullanıldığı düşünülmektedir.
Buluntular, Avrupa da şimdiye kadar bulunan en eski balık olta iğnesi olma özelliğindedir. İğne uçlarının balığın ağzına saplanması için gerekli doğru açılı olması bir çok planlamanın ve hesabın yapıldığını da göstermektedir.
Çizimdir |
Neolitik dönem de kazanılan kültür ve teknolojiler, MÖ 8000-4000 yılları arasında dünya geneline yayılmıştır. Balık avcılığının temel formları bu dönemde oluşmuş ve günümüzde de çeşitli değişikliklerle kullanılmaya devam edilmektedir. Bu dönemin insanlarına ait kalıntı ve buluntulardan önceki dönemin insanlarından daha ileri bir noktaya vardıkları, balık ve hayvansal su ürünleri avcılığında kullanılmak üzere, taş ve ağaçtan zıpkın ve kakıçlar, ağaç ve diken dallarından oltalar, kemiklerden zıpkın ucu ve olta iğnesi yaptıkları buluntulardan anlaşılmıştır.
Neolitik dönemin İlk dönemlerinde kıyıdan veya sığ sularda suyun içine girilerek yapılan balıkçılığın önemini kavramış ve daha uzaklarda da avlanma düşüncesinin oluşmasıyla birlikte, ağaçların üstünde, sonraki dönemlerde de ağacın içini oyarak basit kayıklarla balık avcılığı yapmışlardır. O döneme ait bazı kayık kalıntıları içinde ilkel zıpkın ve oltalara da rastlanmıştır.
En eski gerçek iğne diyebileceğimiz parçalar kemik, kuş gagası, midye kabuğu, ağaç, boynuz vb.den yapılmışlar ve büyüktüler. Daha sonraları iğneler kancalı olarak yapılmaya başlanmıştır. Bu döneme ait buluntulardan hareket ederek, 19 yy da Edward Lovett isimli şahıs bu iğnelerin ne kadar efektif olduklarını araştırmak için, aynı malzemelerden iğneler üretmiş ve 6 kg üzeri balık yakalamıştır.
Dünyada en eski balık tuzağı, İsveçli arkeologlar tarafından Baltık denizi kıyısında bulunmuş, ağaçtan yapılmış MÖ 7000 yıllarına ait olduğu tespit edilmiştir. Parmak genişliğinde sopaların birbirine bağlanarak yapılan tuzağın, nehire yerleştirildiğini, ağ veya benzer bir şeyin içine balıkların toplanması için bir yol oluşturulduğu düşünülmektedir.
MÖ 5500-1000 yıllarında Amerika’nın Kaliforniya sahillerinde yaşamış yerlilerin, misina ve iğnelerle balıkçılık yaptıkları bilinmektedir. Yine bitki özlerinin toksin etkisini kullanarak akarsularda balık yakalamışlardır. Sedir iç kabukları ile sedir kanolar, doğal lif kaynakları kullanılarak ağlar yapılmıştır. Ağırlık sağlamak için taşlar ve günümüz şamandıraların yerine ise odun parçaları kullanılarak ağ ile avlanmışlardır. Bu uzatma ağları kıyıdan veya iki tekne arasında kullanılmaktaydı.
Karakteristik iğnenin sivriliğine sahip, ahşap veya dikenler de avcılıkta kullanılmıştır. Ancak ahşaptan oldukları için uzun süre dayanıklılığını koruyamadıklarından günümüze kadar ulaşamamıştır. Ancak resimde de görülen bu ahşap iğneler Amerikan yerlileri tarafından kullanılmıştır.
Sırbistan’ın Lepenski Vir bölgesinde bulunan MÖ 4000- 5000 yıllarına ait iğne.
Sırbistan’ın Vinca bölgesinde bulunan MÖ3000 yıllarına ait iğne.
Sırbistan’ın Tuna kıyılarında Lepenski Vir ve Vinca da bulunanlar 5000 ile 7000 yıl öncesine aittir. Bunlarla beraber ağ ağırlıkları ve geyik boynuzlarından yapılmış mızraklarda bulunmuştur. Günümüzde bile hala sivriliğini korumakta ve kullanılabilecek seviyededir. Boyları 4-15 cm arasıdır. Kemik iğneleri daha sert ve güçlü bir yapıya sahip olmaları için yağda pişirilmiş olduğuna inanılmaktadır. İğne yapımında her zaman ihtiyaç duyulan keskinliği sağlayacak kemikler kullanılmıştır. Yine dikkat çeken husus iğnelerin uçları, balığın ağzından kurtulmaması için kancalı olarak yapılmalarıdır.
Bronz İğneler |
İlk metal iğne MÖ4000 yıllarında bakırdan kullanılmaya başlanmıştır. Kısa bir süre sonra daha güçlü malzeme olan bronzdan yapılmıştır. Bronz çağında iğne boyutları biraz daha küçülmüştür.
Mısır bronz iğneler |
Çinliler MÖ 3000 yıllarında, tuzlu su doldurulmuş havuzlarda kefal üretiyorlardı.
Pakistan’ın Pençap eyaletinin yakınlarındaki, tunç çağı döneminden kalan Harappans yerleşiminde (MÖ 2600-1900) antik alanda bakır zıpkınlar bulunmuştur.
Balıkçılığa ait ilk yazılı kaynaklar; MÖ 2000 yılına ait Mısır betimleme ve yazıtlarıdır. Bu kaynaklarda Mısır’lı balıkçıların MÖ 3000 yılından beri kullandıkları düşünülen ağ şekillerinden bahsedilmekte, ağların tarifinden bugünkü ığrıp denilen çekme ağlarının ilk şekilleri olduğu anlaşılmaktadır. Balıkçılıkta çeşitli uygulamalar ve yakalama yöntemleri bu zamanda oldukça geliştirilmiştir. Basit kamıştan tekneler, dokuma ağlar, 8 mm den 18 cm ye kadar olta iğneleri ve misina bu zamanda kullanılmıştır.
M.Ö. 2000 yılında Çin'de sazan üretimi, Mısır'da Tilapya üretimi başlamıştır. Bu sistemde, doğal ortamlarından toplanan yavru balıklar beslenerek büyütülmekteydi.
MÖ2000 yıllarında Güney Asya dan Amerika kıtasına göç eden Chamarro halkı o dönemlerde hindistan cevizi kabuğundan ip yapmışlar, balık avcılığında misina ve ağ yapımında kullandıkları gibi, kano ve ev yapımında da bu malzemeyi kullanmışlardır. Hindistan cevizinin yaprakları ve yağı ile yapılan meşaleyi de gece balık avcılığında kullanmışlardır.
MÖ 1900. Eski Mısır döneminden günümüze gelen mezar duvarlarında, papirüs belgelerde yeni balıkçılık teknikleri icat ettikleri görülmektedir. Basit yapılı kamıştan teknelerle, dokuma ağlar, iğne ve zıpkınlarla balık yakalamışlardır. 12. hanedanlık zamanında metalden yapılmış ucunda kancası bulunan olta iğneleri kullanılmaya başlanmıştır. İlk olarak hangi aracın kullanıldığı bilinmese de bunun mızrak olduğu sanılmaktadır.
Tarım ve hayvan yetiştiriciliğinin başlamasının ardından insanlar belirli bir yere yerleşmek gereksinimini duydu ve bunun sonucunda da avlanan balıkların yerleşim bölgelerine taşınması sorunu ortaya çıktı. Bu durum balıkların uzun bir süre korunmasını sağlayacak tuzlama ve tütsüleme gibi yöntemlerin gelişmesine yol açtı. Giderek denizler en önemli avlanma bölgeleri durumuna geldi.
MÖ 1000 İskandinav mitolojisinde, dev deniz kadını Ran, kaybolan denizcileri yakalamak için ağ kullanır.
MÖ 1000 yıllarında da uzatma ağlarla, Japonya da balık avcılığının varlığı birçok kayıtlarda bulunmaktadır.
MÖ 900. Eski Romalılar da havuz ve akvaryumlarda sazan ve tatlı su kefali yetiştiriyorlardı. Bu yöntemlerle balık yetiştirme ortaçağın sonlarına kadar sürdürüldü, ama bu tarihlerde terk edildi. Ancak 19. yüzyılda, Fransız hükümetinin balık üretimini başlatmasıyla yeniden gündeme geldi.
Romalılar, ilk kez demir ve çeliği, iğne yapımında kullanmıştır. Balkan yarımadasında silah, araç ve iğne yapımında kullanılmak üzere demir ve çeliğin işlendiği fırınlar bulunmuştur. İğneler bronzdan yapılan iğnelere göre büyük balıkların yakalanmasında daha uygundular. Roma döneminde çelik iğnelerin üretilmeye başlanması ile modern iğnelerin temeli atılmıştır denilebilir. Çelik umulmadık bir kalite de olduysa da neredeyse altın kadar kıymetliydi.
Roma dönemine ait, tekneden ağ, misina ve olta kamışlarıyla avcılığı tasvir eden mozaikler bulunmuştur. Istakoz, denizkestanesi, mürekkep balığı ve ahtapot bu mozaikte resmedilmiştir.
MÖ 900 lü yıllarda Çin’de olta kamışıyla balık avcılığı yapıldığı bilinmektedir.
2001 yılı eylül ayında İzmir Ödemiş ilçesindeki Gölcük gölünde, MÖ600 lü yıllara ait olduğu tespit edilen 4,4 m uzunluğunda, 65 cm genişliğinde, 38 cm yüksekliğinde, 1 ton ağırlığında kestane ağacından yapılmış balıkçılık veya nakliye amaçlı kullanıldığı düşünülen bir kayık bulunmuştur.
Anadolu’da Fenikeliler ve Romalılar zamanında kabuklu yumuşakçaların avlanılmasına yarayan algarna ve dreçlerin kullanıldığı bilinmektedir.
Antik Yunan kültüründe, balıkçılığın, düşük sosyal statüsü, nadiren olsa da bazı temsillerde rastlanmıştır.
MÖ500 yıllarından kalan bir şarap bardağında, bir gencin kayaya çömelmiş ve sağ elinde olta kamışı ile balık yakalarken, sol eliyle yakaladığı balığı sepete koyuşunun tasviri vardır.
Hindistan’ın Andaman ve Nicobar adalarında MÖ 200 lü yıllarda yaşayan halkın, ip bağlı zıpkınlarla balık avcılığı yaptığı da bilinmektedir.
MÖ1 yy da Hindistan’da Pandian hanedanlığı inci ticareti, navigasyon ve balıkçılık üzerinde zengin bir topluluktu.
MS 1 veya 2 yy ait bir mozaik. Tripoli yakınlarındaki Leptic Manga antik şehrinde 1933 yılında bulunmuştur.
MS 2 yy eski Yunan hikayelerinde, değiştirilebilir kancaya sahip bir mızrak ile kılıçbalığının yakalanması anlatılmaktadır.
İlk yapay yem (Fly yem) kullanımı kayıtlara göre; 2 yy sonlarında Roman Claudius Aelianus tarafından Macar balık avcılarına Astraeus nehrinde kullanımını anlatmıştır.
MS 180.yıllarında Corycuslu Oppian tarafından yazılan Yunan didaktik şiirlerinden Halieuxtica, konusu denizde balık avcılığını anlatan ve günümüze kadar korunmuş bir şiirdir.
MS 100-800 Antik Peru halkı Moche ler seramiklerinde balıkçıları tasvir etmişlerdir.
Kamışla olta kullanımı tarihi çok eskidir. Binlerce yıl boyunca 1 metreyi geçmeyen kamışlar kullanıldı. Daha uzun ve birbirine geçme kamışlar ilk kez MS 4. yüzyılda kullanıldığı görülmüştür. Yine bu dönemlerde kaynaklar Makedonyalıların kullandığı 1,8 metrelik olta kamışlarından bahsetmektedir.
Edebi kaynaklara göre ilk olta makarası MS 3 yy başlarına dayanmaktadır. Bilinen en eski tasvir ise 1127-1279 yılları arasında olduğu düşünülen bir şarkıda yer almaktadır. 1195 yılında Ma Yuan tarafından yapılan Angler on a Wintry Lake isimli tabloda; teknede oturan bir adamın oltasını fırlatılması tasvir edilmiştir.
Teknelerin gelişmesine bağlı olarak balıkçılar açık denizlere çıkmaya başladı. Ancak ortaçağ boyunca kıyı balıkçılığı, deniz balıkçılığının en önemli kesimini oluşturuyordu. Kıyıyla avlanma bölgeleri arasındaki uzaklığın artması 1400 yıllarda ringa balıklarının yakalanmasından sonra bozulmalarını önleyen bir yöntemin bulunması sonucu gerçekleşti. Bu yöntemde balıkların solungaçları, kalbi ve bağırsakları bir bıçakla çıkartılıyor ve kanın büyük bir bölümünün akması sağlanıyordu. Daha sonra balıklar pankreasları çıkarılmadan tuzlanıyor ve fıçılara diziliyordu. Bu yöntem balığın etinin daha yumuşak ve lezzetli olmasını sağlıyordu.
1476 yılında Kuzey Denizindeki balıkçılıkta Hollandalılar bir tekel oluşturdu. Hollanda’nın toplam 250 balıkçı teknesi vardı.
15-16. yy da Trabzon'un balıkçılık yönünden çok gelişmiş olduğu bilinmektedir. Trabzon kanunnâmesinde avlanan her balık çeşidinden öşür alınması, balıkçılığın geliştiğinin bir işaretidir. Bu dönemde ihtiyaç fazlası balıklardan balık yağı üretildiği ve bu yağın hıristiyan mahallelerinde satıldığı, satılan bu balık yağından ihtisâb resmi alındığı kanunnâmede kayıtlıdır. Âşık Mehmed’in Menâzırü’l-avâlim (1598) adlı eserinde Trabzon denizinde nefis balıklar avlandığını bildirmesi, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde (1640) Trabzon halkının uğraştığı yedi iş kolundan birinin balık avcılığı olduğunu kaydetmesi, balıkçılığın ve balık avcılığı ile uğraşanların ülkemizde de önemli bir sayıya ulaştığını göstermektedir.
Matbaanın icadından bir süre sonra 1496 yılında İngiltere Londra’da ilk balıkçılıkla ilgili baskı yayınlandı. Treatyse of Fysshynge with an Angle isimli bu eserde, olta takımlarının hazırlanması doğal ve yapay yemlerin kullanımı ve sular hakkında bilgiler mevcuttu.
Treatyse of Fysshynge with an Angle kitabındaki şamandıra resimleri.
Şamandıranın kullanımının 4 . yy dan beri kullanıldığı bilinmekteyse de, nasıl yapılacağı hakkında bilinen en eski baskı yine bu kitap da yer almaktadır. Kızdırılmış bir demir ile şekillendirilmiş bir mantarda yuva açılması anlatılmaktadır. Atkılından yapılan misinanın bu delikten geçirileceği ve deliğin bir tüyle sıkıştırılacağı ve mantarın ebadının taşınacak ağırlığa ve misinaya göre ayarlanması gerektiği belirtilmiştir
Treatyse iğneleri |
Yine bu kitapta, çeliğin iğne yapımında kullanılması ile ilgili ilk bilgiler yer aldı. Kitapta çelikten bir iğnenin nasıl yapılabileceği hakkında detaylar yer almaktaydı. Daha önceden çelik kullanılmaktaysa da iğnenin ebatlarının küçültülerek, kanca şekillerinin değiştirilmesi ve daha yumuşak çelik iğnelerin yapılması, bu kitapta yazılan detaylar takip edilerek gerçekleştirilmiştir.
16 yy dan itibaren balıkçı tekneleri ile okyanusların geçilmesi mümkün olmuş, daha geniş alanda balık avcılığı yapılmaya başlanmıştır. 19 yy dan sonrada büyük balıkçılık gemileri kullanılmaya ve yakalanan balıkların gemilerde işlenilmesine başlanmıştır.
1600 lü yıllarda kıyı balıkçılığında tarak kullanılmaya başlandı. Bu ağlar özellikle yassı balıkların avlanmasına elverişliydi. “Sayingh” denilen küçük torba ağlarla da karides avlanıyordu.
Kirby İğneleri |
İğneler İngiltere de ilk defa 17 yy da temin edilmeye başlanmıştır. Treatyse iğnelerine göre daha iyi olmalarına rağmen modern standartlara göre kalitesi daha düşük seviyedeydi. Fakat 1650 yılında İngiltere Harp Alley de dükkanı olan Charles Kirby ile her şey değişti. En iyi kalitedeki iğneleri üretmeye ve satmaya başladı. Balık iğnelerinin geliştirilmiş şekilleri 1650'lerde Charles kirby tarafından tasarlanmış ve bugün dünyanın her tarafında yaygın bir şekilde kullanılan bu iğnelerin kıvrımına Kirby adı verilmiştir. Günümüzde de kaliteli ürünlerin firma tarafından üretilmesine devam edilmektedir.
Amatör balıkçılıkta ilk büyük gelişme dönemi,
17. yüzyılın ortalarına, Izaak Walton ve Charles Cotton'un amatör balıkçılık konusunda büyük bir klasik sayılan The Compleat Angler'ı yazdıkları zamana rastlar. Bu dönemde meçhul bir olta balıkçısı kamışın en ucuna telden bir ilmek takarak, misinayı buradan geçirip yeni avlanma yöntemini ortaya attı. Böylelikle yem hem daha ileri atılabiliyor, hem de avlanan kişi oltayla balığa yön veriyor ve sonra misinayı çekmek suretiyle balığı yoruyordu. Kamışın ucundaki ilmekten geçen misina serbestti ve elle kullanıyordu. Bu yöntem bir gereksinmeye, yani çıkrık makinenin keşfine yol açtı. Bu devrede av malzemesi bulmak için yapılan deneyler sonucu oltada bağırsak ve ince tel kullanımı başlamıştır.
Oltaya yakalanan büyük balıkların tekneye alınabilmelerini sağlayan kakıçlar ilk kez 1667 yılında kullanılmaya başlanmıştır.
Olta balıkçılığı tarihinde ilk olta makarası kullanımı; Thomas Barkerin " The Art of Angling " ( Olta Balıkçılığı Sanatı ) adlı kitabında, 1651 yılında batıda kullanıldığını ve 60 cm.lik bir kamışa bağlanan basit bir olta makarasından ibaret olduğunu, ayrıca Oryantal resimlerde Çinli olta balıkçılarının 12.yüzyılda oltalarında, olta makarası kullandıkları betimlemelerinin var olduğunu ve o ana kadar bilinen en eski betimlemenin MS 1195 yılına ait olduğunu yazmıştır.
İlk makine, oltayı kullanan kişinin başparmağı eninde metal halkası olan tahta bir makaradan ibaretti. 1800’lü yıllara kadar olta makaraları sadece olta iplerinin basitçe toplanmak için sarıldığı bir araç olarak kullanılırken, 19.yüzyıldan sonra hızlı bir gelişme sürecine girip günümüze kadar çok gelişmiş modelleri ortaya çıkmıştır.
17 yy da uzatma ağlarla balıkçılık Kuzey Avrupa’da oldukça yaygın olarak kullanılmıştır. Özellikle Norveçli balıkçıların, başka ülkelere göçleri sonrasında getirdikleri tecrübe ile birçok ülkede yaygınlaşmıştır. Bu dönemde kullanılan el yapımı ağlar, dünya balıkçılık tarihinde uzatma ağlarla avcılığın örneklerinden bir kaçını oluşturmaktadır.
1770'te kamışlar, muhtelif aralıklarla misinayı yönlendiren tel halkalar ve makaralarla yaygın bir şekilde kullanılıyordu.
Kamışın alt bölümüne bağlanmış ilk gerçek makine, dişli olup, sapının bir dönüşüyle birkaç devir elde ediliyordu.
Kamışlar ise ağır yöresel tahtaların yerine Güney Amerika ve Antiller'den gelen düz damarlı, dayanıklı, esnek tahta ve bambulardan imal ediliyorlardı. 18. yy sonunda yeni bir teknik geliştirilmiş ve bambu şeritler tutkallanıp yapıştırılmak suretiyle kamış yapımına başlanmıştır. Bu formül kamışın gücünü ve esnekliğini muhafaza ederken, kalınlığını da büyük ölçüde azaltmaktadır.
Bilimsel anlamda balıkçılık 18.yy da batıda başlamış, 20.yy ortalarından sonrada teknolojik gelişme ile birlikte doruk noktasına ulaşmıştır.
18. yüzyılda balık üretimine ilk müdahale somon balıkları üzerinde, suni dölleme uygulaması ile başlamış oldu. 19. yüzyılda somonlarda ilk trasplantasyon gerçekleştirildi ve istiridye yetiştiriciliği başladı.
19. yy da önemli değişiklikler oldu. Örneğin ağır kenevir ağlar yerine çok daha hafif olan pamuk ağların kullanılması denendi. 1866 yılında ilk kez pamuk ağlar taşıyan yelkenli bir balıkçı teknesiyle avlanmaya çıkıldı. Avrupa ve Ortadoğu’dan Amerika’ya göç edenler kendi yurtlarından getirdikleri farklı teknolojiler sayesinde balıkçılıkta gelişmeler olmuştur. 8 m lik kürekli teknelerle (Kimisi küçük yelkene sahipti) uzatma ağları ile avcılık yapılmaya başlanmıştır. 20 yy başında buhar motorlu tekneler bu tekneleri çekerek açık denize götürmekte ve akşamları da tekrar bu tekneleri sahile getirmekteydi.
Yelkenlilerin yerini motorlu teknelerin almasıyla balıkçılık daha etkin bir biçimde yapılmaya başlandı. Torba biçiminde ağ kullanan balıkçılar deniz dibinde yaşayan balıkların yanı sıra suyun üst tabakalarında yaşayan açık deniz balıklarını da avlamaya başladı. Günümüzdeki balıkçı tekneleri balıkların soğuk hava depolarında korunduğu yüzen fabrikalar durumuna geldi. Teknik gelişmeler yalnız gemilerin hızını artırmakla kalmayıp balıkların yerlerinin saptanmasını da kolaylaştırdı. Günümüzde, sonar aygıtıyla yerleri saptanan balıklar, daha az insan gücü kullanılarak daha hızlı ve verimli bir biçimde avlanılabilmektedir. Bu gelişmeler bazı balık türlerinin aşırı ölçüde avlanması sonucunu doğurdu.
1823 yılına gelindiğinde 17 iğne üreten firma ( Abeerdeen, kendal, limerick vb.)vardı. Çok farklı şekil ve tipte iğneler üretilmeye başlanmıştı. O dönemde iğneler yerel halka evlerinde üretiriliyordu. Ancak kalite ve standartlık açısından sorunlar oluşturmaktaydı. Her ürün piyasaya sürülmeden önce denenmesi gerektiğinden sıkıntılar yaşanmaktaydı. Ancak 1876 yılında Norveçli Mustad firması iğne yapım makinelerini tanıtarak çağdaş ve güvenilir iğne üretiminin yolunu açtı.
1840 yılında Meek Brothers isimli şirket Amerika Kentucky şehrinde makara üretti.
1865 ve 1870 yılları arasında, altı üçgen bambu şeridin yapıştırılıp bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan altıgen kamışlar Atlantik'in her iki tarafında da üretiliyordu.
1880'den itibaren, balık avı takımlarının tasarımı hızla gelişti. Olta olarak kullanılan atkılının yerini oksitlenmiş bezir yağı kaplanmış ipek aldı. Bu tür oltalar yağlanmamışlarsa kamışla kolaylıkla fırlatılıyor ve dibe batıyor, yağlanmışlarsa suda yüzüyorlardı. Fazla tecrübesi olmayan bir amatör balıkçı bile bu tür oltaları normalden üç kat daha uzağa atabiliyordu.
20. yüzyılda kamışlar güçlerinden bir şey kaybetmeden daha kısa ve daha hafif hale geldiler, kamış malzemesi olarak parçalı bambunun yerini büyük ölçüde cam elyafı ve nihayet karbon elyafı aldı.
1898 yılında James Heddon ilk ahşap yapay yemi süpürge sapından üretti.
Ticari amaçlı ahşap yapay yem patentini ilk kez 1881 yılında Ohio da kurulan Pflueger firması tarafından 1883 yılında alınmıştır. Gece avcılıkta kullanılmak üzere boyanmış bir kanat ve tüyleri olup ışıltı saçan bir çeşit Amerika ya özgü kuş imitasyonuydu ve sadece 1 yıl için üretildi. 1890 yılında da firma lastik yapay yem üretimini gerçekleştirdi. 3 iğnesi ve metal yüzgeçleri vardı.).
1898 yılında Dr.Charles Frederick Holder isimli deniz biyologu, bilimsel bir araştırma için açık denizlerde balık yakalama amacıyla motorlu tekne ile yapmış olduğu balık avı, daha sonraları big game denilen, büyük mücadele veren balıkların spor amaçlı yakalanmasının başlangıcı olduğu kabul edilmektedir.
Bu yüzyıl içinde, İngiliz iğne ticareti kendiliğinden iğnede standartlaşmaya gitmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak balıkçılar Spade-ended iğne gözü yerine delikli iğne gözlü iğneleri kullanmaya başlamışlardır.
1920 li yıllarda Fransa ve İtalya da gözlük, şnorkel ve paletlerle sportif amaçlı zıpkınla balık avcılığı oldukça popüler oldu. 1930 lu yıllarda da tüplü dalış yapılmaya başlandı.
1930’lardan itibaren rulolu sabit olta makineleri Avrupa’da ve 2. Dünya Savaşından sonra Kuzey Amerika’da kullanılmaya başlandı ve gelişerek günümüze kadar geldi.
Naylonun oltada kullanımı 1930'un sonuna doğru geliştirildi ve 2. Dünya savaşından sonra, diğer sentetik malzemeler gibi, olta yapım malzemesi haline geldi.
1931 yılında ağları denize dökmeye ve tekrar tekneye çekilmesinde kullanılan motorlu tamburlar Laurie Jarelainen tarafından icat edildi. Böylelikle balıkçılık endüstrisinde bir devrim oldu. Ağlar daha hızlı şekilde bırakılıp toplanabiliyordu.
2. Dünya savaşı esnasında navigasyonun ve denizcilik malzemelerinin gelişmesiyle, balığın bulunduğu alanlara erişebilirlilik kolaylaşmıştır. Balıkçılar güncel teknolojiyi kullanmak için daha fazla teknelerine ve ekipmanlarına yatırım yaptıklarından, bu alandaki sanayide de rekabet artmıştır.
1960 larda naylon gibi sentetik lifler, ağ yapımında kullanılmaya başlanmış, ve daha ucuz daha kolay üretimi mümkün olmuştur. Görünürlülük oranlarının düşüklüğü sayesinde de daha çok balık yakalanmaya başlanmıştır. Ancak denizde terk edilen ağlar, uzun süre tabiatta yok olmadan varlığını sürdürdüğü için çevresel tehlikeler yaratmaya devam etmektedir. 1933 yılında Birleşmiş Milletler örgütü, açık denizlerde ağ kullanımın yasaklamış ancak kıyıdan 200 deniz mili mesafesine kadar alanda ağ ile avcılığı serbest bırakmıştır.
1960 yılında Japonya'da ilk yılan balığı yetiştiriciliği başladı. Aynı yıl Avrupa ve Kuzey Amerika'da gökkuşağı alabalığı üretiminde artış sağlandı.
1970 yılında denizlerin kullanımı sarıkuyruk ve kedi balığı üretim denemeleri ile başlamış oldu.
1980 yılında somon, karides, çipura, levrek üretim tekniklerinin geliştirilmesi ile modern aquakültür başladı.
1990 yılında kalkan, mersin balığı, lahos ve tropikal levrek türleri üzerinde çalışmalar başlatıldı.
Günümüzde, yeni türler ve bu türlerin üretim denemeleri yanı sıra esas olarak üretilen türlerin daha ekonomik boyutlarda üretilebilmesi için gerekli alt yapı çalışmaları sürdürülmektedir. Bunlar arasında genetik, aşı ve vücudun direncini arttırmaya yönelik çalışmalar, stok kontrolü, yem ve yemleme, çevre ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir.
Ülkemizde Bilimsel anlamda balıkçılık; 1915 yılında Et Ve Balık Kurumunun bünyesinde Karekin Deveciyan’ın yayımladığı ”Balık Ve Balıkçılık” adlı eser ile ilk bilimsel yaklaşımın başlangıcı olmuştur. Daha sonraki yıllarda Alman bilim adamı Ord. Prof. Dr. Curt Kosswig İstanbul Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü'nü, Erzurum'da da Balıkçılık Araştırma Merkezi'ni kurarak ilk akademik temelleri atmıştır. 1950 ve 1960’lı yıllar balıkçılık konusunda bilgi birikiminin yoğunlaştığı yıllar olarak geçmiş, 1972 yılında ulusal düzeyde “Su Ürünleri Kanunu” ile Tarım Bakanlığı tarafından kanunlaştırılmıştır. Son yıllarda Ülkemizde Amatör Balıkçılık Derneklerinin kurulması ve aylık dergilerin çıkması ile gelişimini sürdürmektedir.